Görevde kaldığı yaklaşık 20 ay boyunca onun genel başkan yardımcısı idim.
Benim gördüğüm Yıldırım Akbulut iyi niyetli, sabırlı, sakin, yalın, düzgün bir insandı.
Bulunduğu çok önemli görevlerde adı hiçbir kötü olaya karışmadı.
Eşi ve çocuklarının adı bırakın bir olaya karışmayı hiçbir zaman gündeme bile gelmedi.
Kaç çocuğunun olduğu bilinmez.
Eşi hanımefendi hakkında (Anayasa Mahkemesinde yargıç idi) milletvekili eşleri ile yaptığı toplantılardan tanıyan benim eşim çok övücü sözler söyler.
Akbulut, sorumluluklarının farkında olan sakin ve ağırbaşlı bir insandı.
Genel başkan ve başbakan olarak meselelere genelden yaklaşır, ayrıntıdan çok meselenin özüne bakmaya çalışırdı.
Bir hukukçu olarak öze bakışındaki önceliği meşru, hukuka uygun olup olmayışına idi.
Tarihimizdeki bazı siyasetçilerde olduğu gibi enerjik, gösterişli, parıltılı bir kişiliği yoktu.
Risk alarak, sonunu düşünmeden olayların üzerine, üzerine giden bir tip de değildi.
Ama Anadolu insanının sağduyusu onda çok gelişmişti.
Söylenenleri bu sağduyusunun eleğinden geçirerek değerlendirdiği için hızlı tepki veren birisi değildi.
Belki de mesleği avukatlıktan gelen bir alışkanlıkla ağzından çıkacak her sözü tartıp, düşünerek, dikkatli ve ağır, ağır konuşan bir insandı.
Anavatan Partisi’ni zorlamak ve yıpratmak için onun bu özelliği üzerine çok gidildi.
Hakkında fıkralar uydurularak küçük düşürülmeye çalışıldı.
Bunların örnekleri o dönemin gazetelerinde çok vardır.
Bu fıkralardaki Akbulut ile gerçek Akbulut’un hiçbir ilgisinin olmadığının şahidiyim.
Bunları yapan insanların davranışlarının altında yatan Anadolu’dan, halkın içinden gelmiş bir insanın başbakan olmasına katlanamayışları idi.
Daha açık bir söyleyişle; kendileri gibi mezunları ayrıcalıklı sayılan Türkiye’nin seçkin okullarında eğitim görmemiş birisinin başbakan olmasına karşı duydukları kıskançlık idi. O günlerde yazılan, çizilen, fıkra diye anlatılanlara bu gözle bakan herkes bu hastalıklı ruh halini hemen fark edecektir.
Yıldırım Akbulut bunlar karşısında sakin durdu.
Ne kimseye tepki gösterdi, ne mahkemeye verdi.
Aslında doğru olan da buydu.
Olmuşsun Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı.
Kim ne derse desin, ne önemi var ki?
Böyle sözlerin ancak başbakan olmadan önce o göreve gelmek isteyen birisinin yolunu kesmede etkili oluyorsa bir anlamı olabilir.
Belki de bu insanları Türkçedeki tabiriyle; “Allah’a havale etti”.
Aradan yıllar geçti, Türkiye’de iktidarlar değişti.
2000’li yılların başlarında iktidara gelen parti ve genel başkanı Akbulut’a karşı o acımasız ve saygısız yakıştırmaları yapanların hepsini tırsıttı.
Uslu kedilere döndüler, dudu dilleri söylemez oldu.
Maalesef bir kısmı tutuklandı, hüküm giydi, hapis yattı.
Ben bu durumu hep ilahi adaletin biraz gecikmeli de olsa tecellisi olarak düşünürüm.
Bu dünyada kimsenin ettiği yanına kalmıyor.
Haber okunma sayısı: 2955
YORUMLAR
- Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.
DİĞER HABERLER
- ÖMER YILMAZ'IN KALEMİNDEN--KAR BEREKETİ
- YEŞİLYURT BELEDİYE BAŞKANI MEHMET ÇINAR, TEMİZLİK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ YETKİLİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ
- BAŞKAN ÇINAR, KAZAKİSTAN’LI AKADEMİSYEN VE ÖĞRENCİLERİ TARİHİ YEŞİLYURT KONAKLARINDA AĞIRLADI
- KAYMAKAM UĞURLU VE BELEDİYE BAŞKANI ÇINAR, YENİ BELEDİYE HİZMET BİNASI İNŞAATINI İNCELEDİ
- GELECEK PARTİSİ MALATYA İL BAŞKANLIĞI OLARAK;
- YEŞİLYURT BELEDİYESİ’NDEN 11 KASIM MİLLİ AĞAÇLANDIRMA SEFERBERLİĞİNE 1.000 ADET FİDAN DESTEĞİ
YORUM EKLE