canlı yayın

TURGUT ÖZAL’A SUİKAST GİRİŞİMİNİN PERDE ARKASI

20 Haziran 2020 Cumartesi 23:49
turgut-ozala-suikast-girisiminin-perde-arkasi

Bu kaçakçılığının daha Özal’a suikast yapılmasından on yıl önceki boyutlarını, dönemin bu işle ilgili bürokratının anılarında görmek mümkün.

 SİYASİ ANILAR (12)
Suikast sonrası ortada bir soru vardı.

Bu suikastı adam kendiliğinden mi planlamıştı, birileri tarafından mı azmettirilmişti?

Kongrenin yapıldığı salona girişte arama yapıldığı için, silahla girmesi mümkün değildi.

Silah iki atıştan sonra tutukluk yapıyordu.

Kendisinin olsa, iki defa ateş ettikten sonra tutukluk yapacağını bilmez mi?

Bunu bilen birisi böyle bir silahla bu işi yapmaya kalkışır mı?

Suikastı yaptıktan sonra kaçarken vurulunca yerde dönerek kaçmaya devam etmişti.

Özel bir eğitim almamış birisi bunu yapamaz.

Bunları birleştirince işin arkasında özel bir çalışmanın olduğu şüphesi güçleniyordu.

İyi de, kimdi bunlar?

Özal, bu suikastın arkasında başta sigara kaçakçıları olmak üzere yasa dışı başka işler yapanların olmalarından da şüpheleniyordu.

Onlarla çok mücadele etmiş, yollarını kesmişti.

Kendisi bu mücadeleye çok önem veriyordu.

Bununla ilgili bir anı var.

Hürriyet Gazetesi’nin karikatüristi olduğum dönemdi, bir gün telefonum çaldı.

“Sayın Başbakan Turgut Özal sizinle görüşmek istiyor” dediler.

Heyecanlandım, hatta endişelendim. Başbakan beni ne diye arasın ki…

Özal, kısa bir süre önce Japonya’ya resmi bir gezi yapmıştı.

Orada Japonların meşhur sumo güreşçilerini gördüğünü anlattı ve bana;

“Benim sigara kaçakçılarının sırtını yere vuran sumo güreşçisi olarak bir karikatürümü yapar mısın?” diye sordu.

“Sayın başbakanım, o karikatür olmaz ki, seçim afişi olur” dedim.

Birkaç gün sonra da orta direği yere vuran sumo güreşçisi olarak karikatürünü yaptım.

Beni tekrar aradı; “Ya ben anlatamıyorum, ya sen anlamıyorsun” dedi.

Öznur KALENDER

KARİKATÜRİST

Sigara kaçakçılığının eti ne, budu ne ki engellendi diye ülkenin başbakanına suikast düzenlensin diye düşünebilirsiniz.

Bu kaçakçılığının daha Özal’a suikast yapılmasından on yıl önceki boyutlarını, dönemin bu işle ilgili bürokratının anılarında görmek mümkün.

1977 seçimlerinden sonra Bülent Ecevit hükumet kurmayı denemiş, başaramamıştı.

Süleyman Demirel 41. TC Hükumetini kurmayı başardı.

Ben de Emniyet Genel Müdürü oldum.

O zamanlar özellikle İstanbul’da yabancı sigara satışı inanılmaz boyutlardaydı.

Bu konuyu takip etmekle görevli polis şeflerine, bu kadar sigaranın Türkiye’ye nasıl girebildiğini sorduğumda;

“Yurt dışından gelenler, özellikle de yurt dışında çalışan işçiler aracılığıyla” diyorlardı.

Bu söz hiç inandırıcı değildi. Organize kaçakçılık olmasa bu kadar çok sigara giremezdi.

Sigara kaçakçılığını önlemekle görevli olanların hepsini görevden alıp, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’ya tayinlerini çıkardım. Hepsi de rapor alıp, görev yerlerine gitmediler.

Yeni bir ekip kurup, başlarına ekipler amiri olarak Sadettin Tantan’ı getirdim.

Sadettin, sigara kaçakçılarının üzerine inanılmaz gözü karalıkla gitti. Kaçakçılığı yapılamaz hale getirdi.

Görevden alıp, Doğu ve Güneydoğu’ya tayinlerini yaptırdıklarım haber gönderdiler;

“Bu işin birikmiş 70 milyon lirası var, onu verelim de bu işten vaz geçsin” diye.

O zaman 500 bin liraya Ankara’nın en iyi yerinde bir daire almak mümkündü.

Ben kabul etmeyince 10 milyon daha artırdılar, yine kabul etmedim.

Bir süre sonra Adalet Partisi’nden ayrılacak 11 kişiyle Ecevit’in yeni bir hükumet kurması gündeme geldi.

Bu iş için 140 milyon lira gerekiyormuş. 80 milyonunu benim kabul etmediğim parayla karşılamış. Kalan 60 milyonu da o dönemin en önemli iş adamı vermiş.

Sonuçta 11 kişinin partiden ayrılmasıyla Süleyman Demirel hükumeti yıkıldı. Aynı 11 kişinin bakan, Bülent Ecevit’in de başbakan olduğu yeni bir hükumet (42. TC Hükumeti) kuruldu.

Benim görevden aldığım, rapor alarak yeni görev yerlerine gitmeyen polis şeflerinin hepsi eski görev yerlerine döndüler.

Vecdi GÖNÜL

DÖNEMİN EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ

(DAHA SONRA MİLLİ SAVUNMA BAKANI)

Suikastın arkasında kimin olduğunu araştıran resmi soruşturmalardan sonuç çıkmadı.

Bu konuda kafaları karıştırabilecek, soru işaretleriyle dolu bir anı daha var.

Özal’a Anavatan Partisi kongresinde ateş edildiğinde İçişleri Bakanlığı Müsteşarı idim.

O dönem Mehmet Ağar da Ankara Emniyet Müdürü.

“Adamı konuşturun” diye sorgulamayı yapan Ankara Emniyetinin başındaki Mehmet Ağar’a sürekli baskı yapıyordum.

Bir süre sonra bana dedi ki;

“Konuşturalım diye daha fazla baskı yaparsak adam ölecek.”

İçerideki bir adamıma durumun böyle olup, olmadığını sordum.

“Ne sıkıştırıldığı için ölmesi, adama fiske bile vurmadık” dedi.

Vecdi GÖNÜL

DÖNEMİN EMNİYET GENEL MÜDÜRÜ

(DAHA SONRA MİLLİ SAVUNMA BAKANI)

Belki de Kartal Demirağ da perde arkasında kimlerin olduğunu gerçekten bilmiyordu.

Bilmiyor olması daha gerçekçi bir durumdur.

Bilirse, suikasttan sonra bir şekilde sağ olarak yakalanması durumunda sıkıştırılınca konuşup, azmettirenleri ele verebilir.

Bu sebepten böyle büyük suçlar işlemeye kalkışanlar kendilerini gizler.

İşi yapacak olanlarla hiçbir zaman doğrudan görüşmezler.

Araya konulan adamlar suikastçıyı adım adım işe yönlendirir.

Suikastçı çevresindekilerin telkiniyle neye yönlendirildiğinin farkında bile değildir.

Soruşturmadan bir sonuç çıkmasa da Özal’ın işin peşini bırakmamış olduğu anlaşılıyor.

Hatta Kartal Demirağ’ı hapisten çıkartıp görüştüğü bile söylenir.

Kin güden, intikam peşinde koşan bir insan değildi. Israrlı oluşunda bu duygunun etkisini düşünmüyorum. Perde arkasını ortaya çıkarıp tarihe not düşürmek istemiş olabilir.

Yurt içi ve dışında, kamuda ve özel sektörde yaşadıklarıyla oluşmuş birikimi vardı.

Çok şey yaşamış, çok şey görmüş deneyimli bir insan, iyi yetişmiş bir mühendisti.

Mühendislik eğitimi bilinenlerden hareketle, aranılan sonucun bulunması eğitimidir.

Deneyimlerini problem çözme yeteneği ile birleştirerek işin perde arkasını bulabilirdi.

Cumhurbaşkanı olunca da araştırmalarında kendisine çok büyük desteği olabilecek bir imkâna sahip olmuştu. Bu doğrudan kendisine bağlı olan Devlet İstihbarat Teşkilatı (DİT) idi.

DİT, demokrasiye geçilince de Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in Türkiye’yi kontrol etmesi için 12 Eylül askeri yönetimince oluşturulmuştu.

Belki ondan da yararlandı, belki yabancı ülkelerin istihbarat servislerinden de. Bazı yabancı ülke haber alma servislerinin çeşitli sebeplerle Türkiye’de çok güçlü olduğu bir gerçek.

Kardeşi Korkut Özal’ın açıklamalarından öğrenildi ki; araştırmaları sonunda olayın perde arkasında nelerin ve kimlerin olduğu meselesini çözmüş.

Kimseye söylememesi şartıyla kardeşiyle de paylaşmış.

Acaba, elde sadece bilgi olduğu fakat belge olmadığı için mi herkesle paylaşmadı?

Bu zayıf bir olasılık olarak görünüyor.

Başka bir ihtimal, açıklamaması için çok, çok önemli bir sebebin veya etkinin olması.

Nasıl bir sebep ve nasıl bir etki olabilir diye düşününce, akıllara önce devlet yapılanması içinde bir güç odağı geliyor.

Bütün devletlerde örtülü, güçlü ve etkili yapılanmalar vardır.

Böyle yapılanmaların yöneticilerinden o yapının gücünün kendilerinin kişisel gücü olduğu havasına kapılanlar olur.

Görevleriyle ilgili olarak kafalarına göre her şeyi yapmaya hakları olduğunu sanırlar.

Acaba Özal böyle bir durumla mı karşılaşmıştı?

Suikast girişiminin arkasında böyle bir yapılama mı vardı?

İşin ucu böyle bir yapıya dayandıysa, onlardan korkup, çekilecek birisi değildi.

Ama devletin içinden suikast düzenlenmiş olduğunun açıklaması, ülkenin geleceğine ve insanların devletine olan bağlılığına onarılmaz zararlar verirdi.

İş o noktaya gelince Özal bu konuda ikna edilmiş ve vaz geçirilmiş de olabilir.

Bu işi kimin veya kimlerin yaptığını Özal bildiği halde söylememiş olsa da, er ya da geç bir gün ortaya çıkacak ve tarih bunu da yazacaktır.

Henüz erken.

(“BİR DÖNEMİN SİYASİ ANILARI” KİTABIMDAN)

Haber Kaynağı: YHA

Haberin etiketleri:

metin, Gürdere, Özal, anılar


Haber okunma sayısı: 6478

htmlPaginator

YORUM EKLE

Yorum Başlığı

Yorum

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.

YORUMLAR

  • Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.

DİĞER HABERLER