Dünyada eşi benzeri olmayan iş güvencesiyle ile toplu sözleşme hakkını hep birlikte elde ettik.
2010 referandumuna kadar 4686 sayılı yasayla ‘sendikacılık yapıyormuş gibi’ olduklarını kaydeden Önder, “2009’da Memur-Sen yetkiyi aldığında başkanlar kurulunda konuştuğumuz konu ‘Eğer biz bu iktidardan toplu sözleşme hakkımızı alamazsak bu iktidardan sonra iş başına gelecek olan iktidarlara söyleyecek sözümüz olmaz’ üzerineydi. ‘Bize ya toplu sözleşmeyi verirsiniz ya da biz bir daha bu masaya oturmayız’ kararlılığıyla yola çıktık ve referandum paketine toplu sözleşmeyi koydurduk. Dünyada eşi benzeri olmayan iş güvencesiyle ile toplu sözleşme hakkını hep birlikte elde ettik. İlkokul, ortaokul mezunu işçi kardeşim emekliye ayrıldığında maaşının yüzde 95’ini almaya devam ederken, memur neden yüzde 50’sini bile alamaz, emekliye ayrılmak istemez sorularına cevap aradık. Bunun cevabı taban aylığa zam olarak çıktı. 4/C’lilere yüzde 48 oranında zam aldık. Şimdiyse emekliye kadar iş güvencelerini temin etmiş olduk” vurgusunu yaptı.
‘Biz küseceğiz’ diyor. Küsme hakkınız yok
İki yıl önce 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle genel idare hizmetleri sınıfı çalışanlarına 270 liradan bin 400 liraya kadar ek ödeme verildiğinde bu kararname kapsamı dışında bırakılan akademisyenlerin ‘küstüklerine’ dikkat çeken Önder , şöyle devam etti: “2002’den beri bütün çalışanlar arasında reel artış olarak geride kalan akademisyenlere verdiğimiz sözü yerine getirdik. Genel idare hizmetleri çalışanları ‘biz küseceğiz’ diyor. Küsme hakkınız yok. Alınmış olanların tamamının sahibi sizsiniz, alınmamış olanların tamamının sorumlusu siz ve biziz. Allah’ın izniyle hepsini alacağız. 9 yıl yetkiyi elinde bulunduranlara ‘ne aldınız’ diye soruyoruz. ‘O zaman toplu görüşme vardı, bir şey alamadık’ diye cevap veriyorlar. Yani siz toplu sözleşmenin önemli olduğunu mu söylüyorsunuz dediğimizde de ‘Evet’ diyorlar. Çok önemliyse niçin referandumda ‘Hayır’ oyu verdiniz? Üniversitelerin lokomotifi, örgütlenmenin, sendikacılığın, davaya adanmışlığın öncüsü genel idare hizmetleri sınıfıdır. Bu ülkenin zeki gençlerini akademisyen olmaya yöneltemezsek, sadece güzel binalarla övünmeye devam ederiz. İki yıl önce en az 270 lira ek ödeme aldığımız kardeşlerimiz hala üye kaydı borcunu ödemedi. Şimdi akademik zamma sahip çıkmaya çalışanları görüyorum ‘Biz aldık’ diyorlar. Nasıl aldınız? Kimseyle konuşamazsınız; Cumhurbaşkanı, Başbakan, YÖK Başkanı, Maliye Bakanı ile görüşemezsiniz, Toplu Sözleşme masasının yanından geçemezsiniz; nasıl aldınız? Geliştirme ödeneğinden genel idare hizmetleri sınıfı çalışanlarının da faydalanması için çalışmalarımız devam ediyor. Son iki dönemdir toplu sözleşme görüşmelerinde geliştirme ödeneğinin üniversitelerde görevli idari personele de verilmesini talep etmiştik. Geliştirme ödeneğinin öğretim elemanları yönünden devamını sağladıktan sonra bunun üzerine yoğunlaşacağız. Üniversitelerde üye sayımız 23 bin, hâlâ yetkili değiliz. 15 Mayıs’a kadar yeni 15 bin üye ile yetkiyi alıp 16 Mayıs’tan itibaren isteklerinizi genel merkeze gönderin, biz de toplu sözleşme masasına taşıyalım. Biz gücü ne olursa olsun zalimin karşısında olmaya, güçsüzlüğü ne olursa olsun mazlumun yanında olmaya karar vermiş bir örgütüz ve bu kıyamete kadar böyle olacak. Bütün faaliyetlerimizi bu misyonla yürütüyoruz. 28 Şubat sürecinde üye sayımız çok azdı. Ama yüreğimiz üye sayımızın çok ötesinde postmodern darbecilerin karşısında, ortak akıl mitingleriyle alanlardaydık. Türk demokrasisinde şeytan taşlamanın en önemli kanıtı ortak akıl mitingleriydi. Bunun da öncüsü bizdik. Birinci Meclis’le bu millet hep gurur duydu. Ama tek parti diktatörlüğü, 18 yıl ezanın Arapça zannedilerek Türkçe okutulduğu, camilerin ahıra döndürüldüğü o kirli dönemlerden çok partili ortama geçiş ve Menderes’in ezanı orijinaline döndürerek yapmış olduğu iyiliğin korkusu 60 darbesidir. Mustafa Kemal’in ‘Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir, bu meclis eliyle yürütülür’ sözü, 1961 Anayasası’nda ‘belli kurullar eliyle yürütülür’ anlayışına döndürülmüştür. Darbe ürünü kurullar oluşturarak bu milleti 10 yılda bir dövme yetkisini Anayasa’ya vermişlerdi. İşte bu vesayetçi anlayıştan kurtuluş 2010 referandumuyla olmuştur.”
. Önemli olan ağaç dikmeye devam etmektir Utanç
Kamuda kadınlara yönelik kılık-kıyafet özgürlüğünün yüzde yüz Eğitim-Bir-Sen’in, Memur-Sen’in projesi olduğunu vurgulayan Kadir Önder, “Ana muhalefetin oyunun bile 11 milyon olduğu bir ülkede 12 milyon 300 bin imza ile önce yasakçılara ‘oturun oturduğunuz yerde’ diyerek onları durduran, sonra sivil itaatsizlik eylemiyle yasağı kamu dairelerinden kaldıran, sonra da Sayın Başbakan’ın milletin iradesini yansıtan dilekçelere olumlu bakmasıyla utanç verici bir yasaktan kurtulmanın öncüsü olduk. Karşı çıktığımız projelerden biri de Taksim Gezi Parkı olaylarıydı. Kimsenin gezmesine, Taksim’e çıkmasına karşı değiliz. Ağaç da, kâinat da insan için yaratılmıştır. İnsana hizmet edecekse ağaç kesilebilir. Önemli olan ağaç dikmeye devam etmektir, yeşili teşvik etmektir. Ama Taksim’de 9 ağacın yerinden sökülerek başka yere götürülmesine ve iki ağacın kesilmesine gösterilen tepki ‘Ağaç bizim onurumuzdur’ oldu. Bunu diyenlerin Yalova’daki 148 ağaç kesilirken onurlarının nerede olduğunu soruyorum. Meselenin ağaç meselesi olmadığını, Siyonizmin, emperyalizmin Türkiye’de ameliyat yapmasının payandası olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz” ifadelerini kullandı.
Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, İHH ve Eğitim-Bir-Sen tarafından başlatılan “Yetim Projesi”ni önemsediklerini söyleyen Kadir Önder, şunları kaydetti: “Yetim Projesi’nin, üniversitelere yayılması lazım. Yetimin malına kim göz dikerse ona gereken cevap verilmelidir. Eğer biz yetime sahip çıkmazsak onlar organ, fuhuş mafyasının eline düşecek, misyonerlerin kancasına takılacak. Yoksullukla mücadele etmek zorunda kalacaklar. Biz onlara sahip çıkmalıyız. Bu konuda duyarlı olmanızı bekliyorum. Dünya mazlumlarına sahip çıkmalıyız. Bu, emperyalizmle mücadele etmek ve Siyonizm’e karşı çıkmaktır. Türkiye ve Memur-Sen olarak insani yardımlarda dünya birincisiyiz. İnsan hakkı ihlallerinden Batı’nın nasıl sınıfta kaldığını görüyoruz. Bu anlayışla Suriye’ye, Telafer’e, Doğu Türkistan’a, Filipinler’e, Bosna-Hersek’e, Kobani’ye yardım yaptık. Bizler mazlum nerdeyse onun yanında olmalıyız. Mazlumlar arasında ayrım yaparak bir yere varamayız.” Haber Kaynağı: YHA
Haber okunma sayısı: 2080
YORUMLAR
- Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.
YORUM EKLE